Sezon 1.Bölüm 1.
Pierce(sınıfta) - Gerçeklik nedir ?
(Öğrenciler parmak kaldırır)
Pierce - Hippi Çocuk
Öğrenci - Gözle görünür evren.
Pierce - Bu cevap biraz fizik alanına giriyor ama bu sinir bilimi. Kim bana beyinle alakalı bir cevap verecek?
Diğer Öğrenci - Gerçeklik düşlediğimiz ya da fantazi kurduğumuz ya da belki halisünasyon gördüğümüz şeyin aksine görüp, duyduğumuzdur.
Pierce - Halüsinasyon, bu cevabı hippi çocuktan beklerdim. Sex, uyuşturucu ve müzik değil mi?
Pekala işte size bilincinizi değiştirecek bir şey. Gerçeklik, hayal gücünüzün bir ürünüdür. Aranızdan hanginiz korkutucu bir rüyadan uyanıp "Tanrı'ya şükür sadece bir rüyaymış" diye düşünmedi? Bunun sebebi rüya gördüğümüzde ya da fantazi kurduğumuzda nörokimyasal dürtülerin yükselmesinin kafamız içinde olanlarla gerçekte yaşadığımızı ayırt edemememize sebep olmasıdır. Ya yanlış algılıyorsak? Neyin gerçek olup, olmadığını nasıl bilebiliriz?
-----------
Pierce - Geçen hafta size "Gerçeklik nedir?" diye sormuştum. Bu hafta normallikten bahsetmek istiyorum. Normal olan nedir? Eğer üzgün hissediyorsanız biraz bunalımda mısınız? Ya da nörokimyasal dengesizlikten mi yakınıyorsunuz?
Büyük çoğunlukla baktığımız araştırmalar beyinleri normal olmayan hastaları kapsıyor ve acı çektiklerinden şüphe yok. Ama bu tamamen kötü bir şey mi? Bazıları için nörolojik durumlar kendilerini kimsenin düşünmek bile istemediği acı gerçeklerden koruyabilir.
Diğerleri ise geri kalanımızın rahatsız edici bulduğu durumlarıyla baş edebilecekleri neşeli bir düzen kurar. Eğer bir temel kuracaksak o halde kendimize şunu sormalıyız. Nasıl oluyor da sözde normal insanların beyni belirli unsurlara karşılık veriyor?
Ve eğer nörolojik bozukluk yaşayan insanları tedavi edebiliyorsak, onları normal hale getirebiliyorsak elbette onlara yardım ediyoruzdur. Ama bazen onları eşsiz yapan şeyi ellerinden almıyor muyuz? Kişiliklerinin gerekli parçasını çalmıyor muyuz?
Sezon 1. Bölüm 2.
Pierce(sınıfta) - Bu haftasonu balığa gittim, kocaman bir levrek yakaladım. Bu kadar (eliyle gösterir)
Ofisimde asılı duruyor değil mi Bay Lewicki?
Lewiciki Dr. Pierce'n ev arkadaşı, asistanı, yardımcısıdır. Sınıfta Pierce için asistanlık yapmaktadır.
Lewicki - Siz nasıl diyorsanız öyle doktor. (Başıyla öğrencilere bakıp No! diyerek kafa sallar.)
Pierce - Peki bu gidişle eski öğretim görevlisi olması yakın olan dostum beni bir mafya sıçanı gibi satmış olmasaydı bile yalan söylediğimi anlardınız. Neden peki ? Balık hikayesi olduğu için mi? Ama daha iyi bir yalancı olsaydım çok büyük bir üstünlüğüm olurdu. Çalışmalar göstermiştir ki en iyi yalancılar en iyi işlere, en çok arkadaşa ve en ateşli kızlara sahip olmaktadır. Yalan söylemede bu kadar iyi olsaydım hala beni yakalamanın bir yolu olur muydu? Yalan makinesi belki... Yalan makinesi kötü değildir ancak sadece strese bağlı tepkileri ölçer. Bu derste ise beyinde olup bitenlerle ilgileniyoruz. Birini FMRG cihazına bağladıktan sonra yalan söylemesini sağlayıp olanları izlersek dorsolateral prefrontal kortekslerinin noel ağacı gibi parladığını görürüz. Çünkü yalan söylerken beynimizi kullanırız. Bize yalan söylenirken de beynimizi kullanırız.
Ama beyin kendisine yalan söyleyebilir mi?
Walt Whitman "Kalabalıktan Oluşuyorum"u yazdı. Meğerse sandığından daha haklıymış. Kişiliğimiz gerçekte kulaklarımızın arasında çalışan kürenin içindeki bir kaç sinir ağının birleşiminden oluşur. Yani eğer kafatasınızın içinde dolaşan farklı versiyonlarınız varsa hangisi gerçekten sizsiniz? Haftada bir kez çalan bir baş gitarist misiniz? Yoksa sabah 9 akşam 5 mi? O kişilerden biri kendini adamış bir eş olabilir mi?
Ve diğeri ise yalancı, hırsız ve kontrolden çıkmış bir bağımlı mı? Aşkı arzulayabilir misiniz? Ama yine de çevreden ve genetikten lanetlenip her zaman olduğunuz şerefsizin teki mi olursunuz? Hatta kendinizle ilgili bir şeyi gerçekten değiştirseniz bile, yüzünüzü, adınızı, yaşadığınız yeri. Farklı hissedebilirsiniz. Hatta kısa bir süreliğine insanları kandırabilirsiniz bile. Ama olduğunuz kişiyi gerçekten değiştirebilir misiniz?
1.Sezon 3.Bölüm
Pierce(sınıfta) - Hangisi daha önce gelir? Dün mü, yoksa yarın mı? Dün diyenler el kaldırsın.
(Bütün öğrenciler el kaldırır)
Pierce - Peki yarın diyenler? (El kaldıran olmaz)Vay, kimse yok mu? Bir kişi bile mi? Morticia bu tahmin edilebilir ve kanıtlanamaz sonuca nasıl ulaştığını açıkla bize.
Morticia(öğrenci) - Kimsenin kanıtlaması gereken bir şey değil. Sadece bildiğimiz bir şey.
Pierce - Bildiğimiz bir şey? Tek bildiğimiz geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek zamanın bazal gangliyamızda bir birine tutturulmuş bir hikayeden ibaret olduğudur. Bütün zaman anlayışımız suni bir yapıdır.
Morticia - Eğer öyleyse laboratuvar raporumu teslim etmeme gerek yok. Çünkü size göre zaten verdim.
Pierce - Bu tamamen doğru. Tabi böyle düşünürsek seni çoktan sınıfta bırakmıştım.
----
Pierce - Anterograd amnezi berbat bir durumdur. Ama bu bodur yaşlı profesörü birazdan yapacağı felsefik spekülasyondan dolayı affederseniz şunu söylemek istiyorum. Bu durum bize çok önemli bir şeyi hatırlatıyor. Sahip olduğumuz tek şey şuan yaşadığımız andır. Bu yüzden yerinizde olsaydım asla geri gelmeyecek olan bu değerli, vazgeçilmez anların ve mekanların her saniyesinin tadını çıkarırdım. İki yanınızda arkadaşlarınız varken geçireceğiniz huzurlu kampüs saatlerinin.
Sezon 1. Bölüm 4. :
Pierce(sınıfta) - Vicdan denilen olgu tam olarak nedir? MRG’de görüntüleyebileceğimiz bir şey mi?
Çalışmalar göstermiştir ki, Ventromedial
Prefrontal Cortex hasarı olan insanlar daha ulu bir amaca hizmet edeceğini
düşündükleri sürece insan hayatını kurban etmek
konusunda daha istekliler.
Peki ya, kendi bencil çıkarları için diğerlerini feda etmekten hiç
çekinmeyen insanlar?
Acımasızlık bizim doğamızda olan bir şey mi? Ve sapkınlığa empati göstermek?
Büyükannem önceden “İyi olmak iyidir.” derdi hep.
Ve bu doğru olabilir. Yoksa her allahın günü kendi bencil
ihtiyaçlarımız doğrultusunda koşuşturmak daha mı iyi?
İyi haber şu ki; temel insani şefkatle
ilgili olarak evrimsel bir üstünlüğümüz var.
Biraz da olsa yardımlaşmadan dondurucu paleolitik kış
mevsimlerini atlatamazdık. Yine de tarih öncesi zamanlar açısından
bakarsak hepimiz yalnız birer avcıyız.
Bu yüzden kabiledeki diğer üyelere nazik davranmak
bize tehlikeli bir şeymiþ gibi gelebilir.
Ama yontulmuş taşlarımızı ve odunlarımızı
indirebilirsek ve fedakârlık yapma çağrısına
cevap verebilirsek peşinde koştuğumuz ödülü de
elde etmiş oluruz.
1.Sezon 6.Bölüm
Pierce(sınıfta) - Özgür irade diye bir şey gerçekten var mı? Yaptığım eylemler bilincimin kontrolünde mi gerçekten?
Masadan bir kitabı iterek yere düşürür.
Pierce - Bunu bilerek mi yaptım mesela ? Yoksa göremediğimiz bir sinirsel işlem beni bunu yaptırmaya mı zorladı ? Gerçek şu ki nörobilimsel çalışmaların çoğu özgür irade olgusunun bir aldatmaca olduğunu söylüyor. Velev ki bu doğru olsun. O halde canlı bir kukla mı oluyoruz? Tüm seçimlerimiz bizim yerimize mi yapılıyor ? Bu sorunun cevabını bir sonraki derste öğreneceğiz.
----
Pierce (sınıfta) - Benim sorunum ne böyle? Hepimizin kendine sorduğu bir sorudur. Hepimiz neden başkaları gibi görünmediğimizi, davranmadığımızı, hissetmediğimizi düşünüp, dururuz. Her birimizin beyni aynı parçalardan oluştuğu halde. Korteks, hipotalamus, forniks, septal nükleus ve diğerleri. Buna rağmen hiçbirimizin beyni aynı değildir. Yani farklı olmak, eşsiz olmak insan olmanın kesinlikle inkar edilemeyecek temel bir karakteristiğidir.
1.Sezon 9.Bölüm :
Pierce(sınıfta) - Neyden korkarsınız ? Uçak kazasında ölmekten ? Ya da tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa yakalanmaktan? Köpek balığından? Asıl korkmanız gereken şey bu dersten kalmak.
Lewicki masaya sertçe vurur. Öğrenciler irkilir.
Pierce - Korktunuz mu? Korku mantıklı düşünceden baskın çıkabilir. Daha neokorteks bir tehdit algılamadan amigdala araya girer ve savaş ya da kaç moduna girersiniz. Ama aynı zamanda bu nörolojik kodlama bizi ürkütebilir. Aslında endişelenecek bir şey yokken mantıksızca davranmamıza neden olur. Peki en temel içgüdümüzü geçersiz kılabilir miyiz? Kendimizi korkuya tepki vermemek için şartlayabilir miyiz?
1.Sezon 10.Bölüm:
Pierce(sınıfta) - Bazen beynimizde harekete geçen milyarlarca nöron detaylı senaryolar uydurmamıza yardımcı olabilir. Kendimizi hayalimizdeki kızı bulmuş ya da hayalimizdeki işi kapmış hayal ederiz. Bir astronot, rock yıldızı, hatta Birleşik Devletler senatörü.. Ama hayaller tersine dönebilir. Yatağın altında bir canavar olduğuna inanmaya başlarız ya da bize karşı birleşen şeytani güçler olduğuna. İyi ve kötü bütün bu hayaller evrimsel zorunluluğumuzdan gelir. Beyinlerimiz hedeflerimizi yerine getirmek ve tehlikeden kaçınmaya yardım eden potansiyellerimizi keşfeder. Ama hayallerimizin düşüncelerimizin önüne geçmesine izin verirsek gözümüzün önündeki gerçeği göremeyebiliriz. Ve bazen gerçek o kadar da kötü değildir.
2.Sezon 1. Bölüm
Pierce (sinema odasında öğrencilere film izlettirmektedir) - Kim bana bugün niçin film günü yaptığımızı söyleyebilir ?
Lewicki - Yaz tatilini nasıl harcadığını bize göstermek istediğinden mi?
Pierce - Bir de insanlar neden çılgın bilim insanlarının asistanlarına kötü davrandığını merak eder. Otur Lewicki.. Size bu klipleri bu dönem cevap arayacağımız en temel sorulardan birini anlamanız için gösteriyorum. Anormal beyin nedir? Ve anormal bir beyne sahip olmak insanı nasıl etkiler ? Kimisini bir canavara çevirebilir aynı Bay Carloff gibi.. Ama genellikle insanları daha az dramatik yollarla etkiler. Bazı anormallikler yapısaldır, yani beyin taramasında ya da otopside ortaya çıkar. Ama diğerleri daha alçaktır, daha sinsidir. Nörokimyasal olarak doğaldırlar o yüzden her zaman onları fark edemeyiz. Bu anormalliklerden bazıları ameliyatla ya da ilaçla tedavi edilebilir. Ama kesin olan bir şey var ki doktor Frankenstein'in aksine bir beyinle diğerini değiştiremeyiz. Beğenin ya da beğenmeyin hepimiz doğduğumuz bir buçuk kiloluk karnabahara takılı kaldık.
-----
Pierce(sınıfta) - İnsanlar gerçekten değişebilir mi? Kişiliğimiz genetik olarak önceden programlanmış mıdır? Yoksa değişebilir mi? Nöroplastisite bilimi bizlere beynimizin hayatı boyunca değişebilme ve gelişebilme özelliği olduğunu söylüyor. Esasında deneyimlerimiz kimliğimizi yeniden yazar. Daha önceden düşünülemez veya yapılamaz sandığımız şeyleri düşündürebilir ya da yaptırabilir. Bizleri yeni düşünceler ve fikirler üretmeye itebilirler. Ve bize değerli dersler verebilirler. Bu dersler geçmişte düştüğümüz hatalara daha az meyilli olmamızı sağlar. Beyin sürekli hareket halindeki bir akıntıdır. Hayatta hiçbir şeyin kalıcı olmadığını gösterir bu. Ama yine de derler ya; ne kadar değişirlerse değişsinler aslında o kadar aynı kalırlar.
2.Sezon 2.Bölüm
Pierce (sınıfta) - Hadi biraz aşktan söz edelim. Aşk beyni nasıl şekillendiriyor ? Yeni ve heyecan verici birisiyle tanıştığımız zaman sinir sistemimize bir virüs gibi saldırıyorlar. Etkilenmeye, uyarılmaya ve hatta takıntıya varan derecede sinir sistemimizin kimyasını tetikliyor. Dikkatimiz dağıtılıyor. Sürekli o özel kişiyi düşünüp duruyoruz. Hatta inanılmaz derecede ufkunuzu açacak bir ders sırasında bile. Ama sadece onları düşünmekle kalmıyoruz. İçsel bir model inşa ediyoruz. Ne düşüneceklerini ya da nasıl hissedeceklerini tahmin etmemize yarayan bir simülasyon. Tabi ki bu simülasyon gerçekle karşılaştığı zaman ilişki sorunlu bir evreye giriyor. Bu da şu soruyu soruyor : Başka birine gerçekten aşık oluyor muyuz? Yoksa sadece kim olduklarına dair oluşturduğumuz fikre mi aşığız?
-----
Pierce - Neden ilişki zahmetine gireriz ki? Nöropsikiyatristler yakın bağlantılar kurma dürtüsüne sahip olduğumuzu söylerler. Aşka özlem duyarız. Tabi ki, gerçek şu ki, bunun sonu kalp kırıklığıyla biter. Hassas ruhumuzu tamamen kırmasa bile yaralı bırakır gider. Bu bahsi oynamaya niye kalkışıyoruz? Sanırım sadece bir sefer doğru aşkı buluyoruz. Ve doğru kişi olduğunda bunu biliyoruz. Tatmin edici bir ilişkinin hatırası bile bizi ayakta tutmaya yetiyor. Ve bize, o anda güçsüz hissediyor olsak bile asla gerçekten yalnız olmadığımızı hatırlatıyor.
2.Sezon 4.Bölüm
Pierce (sınıfta) - En derin, en karanlık sırrınız nedir? İçtenlikle asla söylemezsiniz. Bilmiyorum bir arkadaşının güvenine ihanet ettin mi veya kampüs mağazasından eşya aşırdın mı? Belki önünde oturan kızla yatmak için ölebilirsin? (öğrencilerden birine yönelerek sorar) Sen mesela bir sırrın var mı? Şuanda beyninde bir mücadele var. En iyi tahminimiz Singulat Korteks'in umutsuzca gerçeği söylemek istiyor. Ama yörüngesel alın korteksiniz eğer ağzınızdaki baklayı çıkartırsanız ne kadar kötü şeyler olacağını taklit edebilir. Eğer alın korteksiniz kazanırsa stres hormonlarınızın düzeyi yükselir, eğer singulat korteksiniz kazanırsa stres düzeyiniz düşer. Yani eğer biyolojik olarak sağlıklıysa sırlarımızı itiraf etmek, onları gizli tutmak için çok mücadele eden insanın doğası nedir?
-----
Pierce(sınıfta) - Freud bir kez dedi ki.. "Sır saklamak ölümcül değil" "Eğer dudakların sessizse, parmakların gevezelik eder." "İhanet her gözenekten dışarı akar"
Ben eski Sigmund'un bir şey üzerinde olabileceğini düşünüyorum. Sırrımızı tutmak için umutsuz olsa da onları gömmeyi denedikçe daha yüzeye çıkarlar. Nörolojik itiraflar yapmak zorunda kalırız. Ve bu iyi bir şey. Çünkü vücudunun itirafı iyidir. Beyin için iyidir. Ruh için bile iyi olabilir. Eğer ruh gibi şeylere inanıyorsanız.
2.Sezon 7.Bölüm
Pierce (sınıfta) - Beynin güçlü olduğuna inanmak istiyorum. Öğrenemeyeceğimiz bir şey yok, keşfedemeyeceğimiz bir şey yok eğer bunu yapmayı kafaya koyarsak. Ama beynin zarafet ve verimliliğine rağmen beyin gücünün de yapamayacağı şeyler var. Bazen inatçı problemlerle karşılaştığımızda bunu çözen beyin olmayabiliyor. Kalp çözüyor.
2.Sezon 8.Bölüm
Pierce(sınıfta) - Hayat son derece acımasız olabilir. Ölümler, vergiler.. Umudumuz olmadıkça bunların hepsi kaçınılmaz. O zaman beyin mümkün olan ne varsa tasavvur edebilir. İnsanoğlu.. Aklı başından alan sex.. Wrigley'de bir dünya serisi.. Nöroterapi dünyasında umut bolca bulunur. Embriyonik hücreler sayesinde beyin şimdi nöroblastlar kadar biliniyor. Subventricular bölgesindeki bu ufak mucizeler bir felçten sonra oluşur. Sonra hasarlı dokuların üzerine gelir ve onarırlar. Harika. Beynin kendine ait bir çetesi vardır. Günümüzde nöroblast araştırmaları hala emekleme döneminde. Ama bu hafta Lewicki bir grup öğrencisiyle Ann Arbor'da olasılıklar hakkında tartışıyor olacaklar. Bu konuda bir düşünelim. Bir gün beynin ilaçlarla dejenere olmasını sağlamak yerine beynin kendisini tedavi etmesini sağlayabiliriz.
----
Pierce(sınıfta) - Hayat bekliyor. Anlamlı arkadaşlıklar, ilham verici çalışmalar, bağımsızlık, senin dünyadaki yerin.. Bunların hepsi bu kapının dışında seni bekliyor. Şimdi kapının kilitli olduğunu hayal et. Anahtarın yok, başka çıkış yok. Etrafındaki herkesin çiçek açarken senin burda tutsak olduğunu düşün. Bir akıl hastalığı ile büyümek işte böyle hissettiriyor. Demem o ki, gamma bıçağı cerrahisi hastalarının O.C.D sinirlerinin oluştuğu yerde nörolojik devreleri devre dışı bırakabilir. Bu kaybedilen zamanı telafi edemez. Cerrahlık bize kendimizle nasıl ilgileneceğimizi öğretmez. Ya da kaybetme, aşk gibi duyguları tanımayı. Hepimizin aslında tanıların ötesinde bizlerin kim olduğunu anlamaya ihtiyacı var. Bu uzun bir süreç. Bu tekrar kendi beynimize güvenmekle başlar. Tabi ki, cerrahi işlemle düzelemeyecek olan bir çok akıl hastalığı var. Nörologlar çılgın birer demet gibidirler. Sadece bir hastalık için bile uygun bir tedavi bulmayı keşfetmeye inanacak kadar çılgın. Sonunda sen de bir sonraki için bir tedavi keşfedeceksin. Hepimiz için bir umut olduğunu anlatan..
2.Sezon 10.Bölüm
Pierce(sınıfta) - "Amerikan hayatında zirveye doğru bir tırmanış yoktur." Kim söylemiş?
Lewicki - Fitzgerald
Pierce - Evet. Ama F. Scott bilgilerini tazelemeli. Çünkü beyinde zirveye tırmanış gerçekleşebilir. Kazada yaralanmış normal bir insanın beyni inanılmaz şekilde gelişebilir. Tırmanma davranışı bilgin sendromu olarak da adlandırılır. Liseden atılmış bir çocuk vahşice saldırıya uğruyor. Eliyle matematiksel Öklidler çizebilecek şekilde kendine geliyor. Bir kazadan sonra sanata hiç yeteneği olmayan bir doktor sanat dehasına dönüşüyor. Duvar ve dergi reklamlarını tasarlayan bir şirkette çalışmaya başlıyor. Yani eğer beynimizin zirveye tırmanma eğilimi varsa, neden hayatlarımızın olmasın? İncinmiş hayatlar tedavi edilebilir. Adalet sağlanabilir. Zarar görmüş ilişkiler onarılabilir. Günahlar affedilebilir. Yanlışlar düzeltilebilir. Hayatlarımız da beynimiz gibi ikinci bir şansı hak eder. Sadece buna göğüs gerebilecek kadar cesur olmamız gerekir.
2.Sezon 11.Bölüm
Pierce (sınıfta) - Albert Einstein'ınki büyüktü. Prefrontal korteksinden bahsediyorum. Sapıklar sizi.. Burada önemli olan daha fazla beyin dokusu daha fazla zekayla bağlantılı. Einstein'ın beyninin boyutu ve düzeni onu fizik ve kuantum mekaniği konusunda mükemmelliğe ulaştırdı. Ama soru şu ki: Al; beyni onun görsel ve matematiksel yetenekleri hali hazırda gelişmiş bir şekilde mi doğdu? Yoksa o mu binlerce saat gece çalışmalarıyla büyüttü ? Büyük ihtimalle bu bir kombinasyon. Doğal yetenek ve çok çalışmak. Henüz kimseden dönem ödevi almadığıma göre açıkça bu odada eksik olan şeyler.
---
Pierce(sınıfta) - Hiç dışarda bir yerde aynı sizin gibi biri olup olmadığını merak ettiniz mi? Bir ikiz ya da ruh eşi? Dünya her zaman onlardan çok etkilenir. Antik çağlarda ikizlik, tanrıların doğaüstü bir güç gösterisi olarak görülürdü. Nörolojide de ikizler çok kıymetlidir. Çünkü onlarla çalışmak çevresel etki ve genetik etkilerin beyin yaşlanması ve bağımlılık üzerine etkisini gösterir. Ama ikiz hikayeleri bizi çok derinden etkiler. Neden bu? Kendimizin daha mükemmel halini mi arıyoruz, olmak istediğimiz kişiyi ya da bizi tüketen tutkularımızı paylaşacak birini? Belki de bir ruh eşi arıyoruz, hayatımızı tamamlayacak birini. Temeli ne olursa olsun bir ikiz isteği iletişim arzusunu gösterir. Çünkü bu boşlukta ve ezici evrende sadece diğer insanlarla olan ilişkilerimiz bize yardımcı olabilir. Yalnız hissetmemek için.
2.Sezon 12.Bölüm:
Pierce(sınıfta) - Ahlak anlayışımız aslında beyin devrelerimizde köklenmiştir. Ama bu devrelerin ne kadarıyla doğduk, ne kadarı tecrübelerimizle şekillendi? Belli ki ailelerimizin ahlak anlayışımız üzerinde etkileri var. Sosyal değerlerin de öyle. Hammurabi Kanunlar'ından On Emir'e her şeyin oradan internet buluşmalarında yapılması ve yapılmaması gereken 5 şeye kadar. Çok fazla dış etki var. Neden belli kuralları takip ediyoruz ya da kendimizi belli şekilde davranmaya zorluyoruz. Ama bazı insanların diğerlerinden daha güçlü ahlaki değerlerle doğmuş olması olası mı?
--
Pierce(sınıfta) - Araştırmalar daha büyük bir orbitoprefrontal kortekse sahip olmanın daha fazla arkadaş edinmekle bağlantılı olduğunu söylüyor ki bu bir kez daha boyutun önemli olduğunu kanıtlıyor. Tek önemli olan bu değil. Ne çeşit arkadaşlardan bahsediyoruz? İş arkadaşları, internet arkadaşları, seks arkadaşları? Cinsel destekli arkadaşlar ya da bir en yakın arkadaş? Ortak görüş bize bir arkadaşlığı ne kadar beslerseniz o kadar derinleştiğini söyler. Diğer taraftan eğer ihmal ederseniz yavaşça yok olur tabi arkadaşlarınız aileden değilse. Bu durumda baya onlarla sıkışıp kalmış durumdasınız ne olursa olsun.
2.Sezon 13.Bölüm:
Pierce(sınıfta) - Bir yalancıdan daha kötüsü yoktur.. Hepimiz böyle hissederiz değil mi? Ama neden? Neden bizi kandıran insanlara karşı böyle bir ayrımımız var? Çünkü berbat hissettiriyor. Gerçekten. Güvensizlik; limbik sistemin cingulate cortexinde ve anterior insulada işleniyor. Beynin acı ve iğrenme gibi diğer içsel hisleri işlediği bölmelerle aynı yerde. Bu sadece neden yalancılardan nefret ettiğimizi açıklamıyor aynı zamanda neden biz insanların inanacak bir şeye ihtiyaç duyduğunu da açıklıyor. Noel Baba ya da yerçekimi gibi bilimsel bir gerçek olsun beyinlerimiz inanacak bir şeyler olduğunda bizi ödüllendirir. İnanmak, iyi hissetmektir. Rahat hissetmek. Ama beynimiz duygusal geri tepkiler verirken kendi inanç sistemimize nasıl güvenebiliriz. Onu eleştirel düşünmeyle dengeleyerek her şeyi sorgulayarak ve her zaman her zaman ihtimallere açık olarak.
2.Sezon Final Bölümü :
Pierce(sınıfta) - Mağaralarda yaşadığımız zamanlar hayatta kalmamız genelde kimin arkadaş kimin düşman olduğunu ne kadar hızlı anladığımıza bağlıydı. Amygdala bizi hayatta tutacak anlık hükümler vermemize yarıyor. "Savaş ya da sıvış" tepkisi denilen şey.
---
Pierce(sınıfta) - Savaş ya da sıvış ilkel bir nörolojik tepki olabilir ama bu onlar kötü ihtimaller demek değildir. Bazen istediğimiz şey uğruna savaşmak yapılacak doğru şeydir. Ama genellikle savaştığımız şey bizim kendi korkumuzdur. Üzülmekten ve aynı hataları tekrar yapmaktan korkumuz. Ama bazen de yapılacak en doğru şey kurtulmaktır. Başımızı alıp gitmek, bu biraz korkutucu olabilir, sadece bizim için değil, geride bıraktığımız insanlar için de. Onların hiç anlamama ihtimali üzerine. Her zaman geçmişten kurtulup keşfedilmemiş topraklara adım atmaya ihtiyacımız vardır. Ama çok uzaklara uçma şansımız olsa bile bu hiç geri dönmeyeceğimiz anlamına gelmiyor değil mi?
3.Sezon 2.Bölüm:
Pierce ( sınıfta ) - Taşlar, sopalar kemiklerimi kırabilir, ama sözler asla canımı yakmaz. Yoksa yakar mı? Sosyal ortamda reddedildiğimiz ya da sevdiğimiz birinin ihanetine uğradığımız zamanla kolumuza sıcak kahve döktüğümüz zaman beynin aynı bölgesi uyarılır. Diğer bir deyişle fiziksel acı ve duygusal acı aynı oranda canımızı yakar. Fiziksel acımızı azaltacak, hatta bazı durumlarda ortadan kaldıracak ilaçlar geliştirildi. Ve o ilaçların bazıları duygusal acıyı da ortadan kaldırmak konusunda yardımcı olabiliyor. Yani kırık bir kalp için reçete "iki asprin al ve yarın sabah beni ara" olabilir. Ama acıyı uyuşturmak her zaman iyi bir yol mudur? Tüm çeşitleriyle acıyı ne kadar tanırsak hoşuma giden duyguların değerini de daha iyi biliriz. Zıtların doğası bu. Hoşnutsuzluk ya da kızgınlık hissetmezsek mutluluğumuzun kıymetini bilemeyiz. Korkuyu bilmezsek cesareti takdir edemeyiz. O zaman hayatımızdaki güzelliklerin tadına varabilmek için önce acımızı kabullenip ona sahip çıkmalıyız.
3.Sezon 3.Bölüm:
Pierce(sınıfta) - Geçmiş bizi rahatsız edebilir. Gençliğimizin günahları, eski hastalıklar ve yaralanmalar bir ömür bizimle olabilir. Tüm o akıl almaz gücüne rağmen beyin dediğimiz nöron yığını şaşırtıcı derecede hassas bir organdır. Kemikten kaskını çıkardığınız an sadece bir jöledir ve en ufak bir darbe karşısında savunmasızdır. Ufak bir sarsıntının etkisi oldukça uzun sürebilir yıllar sonra Parkinson gibi önemli bir hastalık olarak ortaya çıkabilir. Bir kaç gece aşırı içerseniz beyniniz eskisi gibi olmayabilir. Ama bu korunaklı kozalarımızda fiziksel ya da duygusal tehlikelerden sakınarak yaşamamız gerektiği anlamına mı gelir? Yoksa gerçek yaşam sanatı yaraların üstesinden gelip elimizden gelenin en iyisini yapıp yeteneklerimizi kabul etmek midir?
3.Sezon 4.bölüm:
Pierce(sınıfta) - Kağıtlarınızı alın ve sınava başlayın.
Öğrenci - Pardon sanırım bir hata yapılmış, cevaplar sınavın arkasında verilmiş.
Pierce - Doğru! Bayan doğrucu ele vermeden önce alt, orta ve yan prefrontal korteksinizdeki nöronlar her yerden ateş ediyor. Adrenalin ve dopamin salgılıyordu. Ringe girmek üzere olan bir boksörden farksız. Ama buradaki kavga dürtü ve öz denetim arasındaydı. Buna cazibe diyoruz. Onun bilişsel ve kontrol mekanizması kopya çekmesine engel oldu ama bazılarınız çekecekti. Mesela sen. Senin öz denetimin kolay yoldan "A" almak isteyen daha duygusal ve dürtüsel limbik sistem ile heyecanlandı. Bu kötü. Bu kötü ,çünkü öz kısıtlama ile işimizde daha başarılı oluruz, ilişkilerimiz daha sağlam ve akıl sağlığımız daha iyi olur. Cazibeye karşı koymak daha iyiyse neden ona kapılmak daha kolaydır?
----
Pierce(sınıfta) - Kırmızı pelerin giyip insanlara yardım eden adama inanıyorsanız dünya iyi ve kötü diye ikiye ayrılmıştır. Tabi ki bizim gibi gelişmiş düşünenler hayatın bu kadar kesin olmadığını biliyor. Yoksa öyle mi? Psikopatların MRI görüntüleri beyinlerinin farklı olduğunu gösteriyor. Alın kortekslerinde daha az hareket ve paralimbik sistemlerinde daha az gri alan vardır. Diğer bir deyişle şeytana bağlı olabilirler. Ürkütücü bir fikir. Ama bir o kadar muhteşem olan da iyilik yapma kapasitemiz. Beynin empati kurabilme, merhamet gösterme ve bağ kurma becerisi. Bunlar insanın fedakarlıkta bulunarak yaşamasına ya da sevdikleri birine bağlılık göstermesine ya da bir arkadaşla bağ kurmasına vesile olabilir.
3.sezon 5.bölüm
Pierce(sınıfta) - Dün periferal nöropati ödevlerinizi okudum. Hayatımın geri getiremeyeceğim beş değerli saatini harcadım. Olguları ezberlemek ve sonra da onları dikkatlice seçilmiş iki bin kelimede tekrar edip durmak bilim değildir millet. Bu bilim değildir, bu düşünsel bulimiadır. Gerçek bilim bilmediğimiz bir şeyi keşfettiğimizde gerçekleşir. Galileo, Curie, Einstein. Hepsinde de olgulara bakıp "Tamam ama peki buna ne dersiniz? Ya böyleyse? " diyecek hayal gücü ve cesaret vardır. Soru sordular. Bu yüzden bildiklerimizi tekrarlamaktan ziyade bu saatimizi cehaleti arayarak geçirelim. Kendimizi.
---
Pierce(sınıfta) - Hayatınızı bir hikaye gibi düşünün. Aslında bunu zaten yapıyorsunuz. FMRI çalışmaları bir hikayeyi takip etmenin başı, ortası ve sonu olan bir anlatımın beyinde kortizol ve oksitosin salgılanmasına neden olduğunu bize gösterdi. Bu kimyasallar bize, birisine hatta bir yabancıya bile bağlanma ve empati kurma gibi eşsiz insani yetenekleri veriyor. Diğer bir deyişle hikayeleri hayatımızın anlamını bulmak için kullanırız. Şimdi bir anlığına hikayemizin sonunda biteceği algısı olmadan yaşadığımızı hayal edin. Ya hayatımız evren kadar sonsuz olsaydı? Tıklayan saat hiç durmasaydı ? O zaman hikayemiz ne olurdu? Hala sever miydik? Ya da umursar mıydık? Her şeyi anlamlandıran o ufacık anlar bir şey ifade eder miydi?
0 yorum:
Yorum Gönder