Projeydi, iş değişikliğiydi falandı, fulundu derken eline yaklaşık 2 aydır kitap almadığını farkedince ne yapar insan? Tabiki d&r sitesine abanır. Ben de öyle yaptım ve ilk posta siparişimi verdim. Açıkçası bu kitapları yeni okumuş olmanın verdiği utanç yok mu var. Lisede falan elime almışlığım var tabiki bir kaçını ama adam gibi okuyup özümsemek başka. Paylaşalım :
1 - Doctor Who Shada
2 - Tesla: Man out of Time
3 - George Orwell - Animal Farm
4- Erich Von Daniken - Chariots of the Gods
5 - Sylvia Nasar - A Beautiful Mind
6 - Gölge Oyunu
7 - Franz Kafka - Dava
8 - Franz Kafka - Metamorphosis
9 - Fight Club
Doctor Who Douglas Adams'ın Kayıp Macerası Shada
Nasıl ve nerden başlasam ki diye düşünüyorum ve kolayına kaçıyorum. Diyorum ki Douglas Adams büyük adam, onu övelim biraz. Kitabın üzerinde adamın adı yazmasa bile onun elinin değdiğini anlamak diye bir şey var. Nasıl mı?
Otostopçunun Galaksi Rehberi'nden biliyorsunuz Ford Prefect Arthur'un sandığının aksine dünyadan değil farklı bir gezegenden gelmektedir. Şimdi Doctor Who serisinde şu olaya dikkat çekelim:
"TARDIS'i gördüğü zaman Chris'in çocukluğundaki Londra seyahatlerini anımsaması yanlıştı. Çünkü TARDIS dünyadan değil Zaman Lordlarının fevkalade güçlü topluluğuna ev sahipliği yapan Gallifrey adında uzak bir gezegenden geliyordu."
İlk sayfalarda geçen diğer muhabbet:
"Chris zamanın yanı başından giderken aynı zamanda onu terkettiğini hissediyordu. Yıllar geçtikçe hemen her gün, bir gün yaşlanmak gibi rezil bir eğilimi olduğunu farketmişti."
Bu alıntılamaların yanındaki koskoca hikayeye ne demeli? Muhteşem ötesi. Utanmasam OGR'den daha iyi diyeceğim ama diyemem, utanırım.
Şimdi o muhteşem hikayeden çok kısa bahsedelim: Çok ciddi bir yerde spoiler var ama vermeyeceğim, rahat okuyun.
Kitabın Konusu :
Evrensel Aklın kendi aklı olmasını isteyen Skagra Zaman Lordları tarafından cezalandırılmış Shada'da hapis yatmakta olan Salyavin'e ulaşmak ister. Salyavin çok tehlikeli bir suçludur çünkü karşısındakinin aklını ele geçirip, kendi düşünce sistemini uygulatabilmektedir. Skagra'ya karşı çıkacak olan kahramanlarımız ise Doctor, Profesor Chronotis, Romana, K-9(köpek şeklinde robot), Chris ve Clare'dir.
Profesorun dünyaya getirdiği Gallifrey'in Muhterem ve Kadim Yasaları adlı kitabı ele geçirmek isteyen Skagra kitabı yanlışlıkla ödünç alan Chris'in peşine düşer ve Doctor buna engel olmaya çalışsa bile bir şekilde kitabı ele geçirir ve hikaye başlar.
Kitabın Yazarı:
Kitabın yazarı olan Gareth Roberts'in son sayfada verdiği süreçle ilgili bilgiler çok samimi geldi. Bir bölümünü aktarmaya çalışayım :
"Bu kitapla ilgili olarak menajerime, 'Çocuk Oyuncağı,' demiştim. 'Bir kaç ay sürer en fazla. Sevgi dolu bir iş. Tereyağından kıl çeker gibi.'
Ah, evet, tereyağı. Yürürken üzerine basıp kaymamak için yolunuzu değiştirebileceğiniz türden bir parça tereyağı. Bundan 8 ay sonra, sevgili okur, bırakın üzerine basıp kaymayı, az kalsın altında ezilip gideceğim tereyağından o kılı çekebildim. Bol miktarda beyin hücresi, saç, hatta arkadaş -ama maalesef kilo değil- kaybetmiş, Shada'nın olmadığı ya da Shada'nın öncesi veya ötesindeki bir dünyayı aklımda zorlukla canlandırarak gün ışığına çıkabildim. Her zamanki gibi elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştım. Fakat bu kez, Douglas için en iyisini yapmaya çalıştım.
Kitap Değerlendirmem :
Kesinlikle harika..
Zamanın Ötesindeki Deha Tesla
Tesla'nın ilk olarak filmini izleyip ardından kitabını okudum. Filmini de güzel yapmışlar. Şimdi kitaptan bir kaç alıntı yapmadan önce geçen gün girdiğim bir postu burda da paylaşmak istiyorum :
Post kuyruklu yıldıza inen modül ile ilgiliydi :
Tesla'nın hayatını okurken insanın aklı çıldırıyor. Tek bir adamın tüm hayatı boyunca süren çabası bizim şuandaki yaşam stilimizi oluşturuyor. Belki daha iyi belki daha kötü olabilirdi. İster istemez bundan yıllar sonrasını düşünüyor insan. Şuan hayal bile edemediğimiz kurgular gerçekleşecek mi?
Gerçekleşse bile bize ne faydası olacak, hiç mi?
Geçen gün twitterda atılan bir tweet okudum Tesla ile ilgili :
Adam buluşlarının patentini almayı, maddi düşünmeyi hiç beceremediği için gerçekten Loser gibi görünüyor. Filmini izlerken ölümüne yakın olan zamanlar falan baya acıklıydı.
Şimdi kitaptan bir kaç alıntı yapalım :
1***Kitabın başlarında okurken tüylerimi diken diken eden bir cümle geçti. Tesla bir kaç arkadaşına yaptığı buluşlarla, elektrikle görsel bir şölen izletmeden önce Mark Twain ile arasında şöyle bir diyalog geçiyor :
- "Haydi artık gösteri başlasın Tesla, her zaman ne derim biliyorsun."
- " Yoo, bilmiyorum, ne dersin?"
- " Hep şöyle demişimdir ve şunu bil ki bundan uzun yıllar sonra benim sözümü anacaklar : Gök gürültüsü iyidir, etkileyicidir ama asıl iş gören şimşektir"
- " O zaman bu gece fırtınalar kopacak dostum, haydi benimle gel."
2*** Tesla'nın hayatında bir trajedi yaşanmıştır. Abisi Daniel genç yaşta ölmüştür ki ölümünün nedeni bile henüz belli değildir. Tesla bu ölüm nedeniyle hayatının büyük bölümünde kabuslar ve halisünasyonlar görecektir. Yaşadığı deneyimin ayrıntıları hiçbir zaman tam olarak aydınlığa kavuşmadı. Nikola'da fobiler, takıntılar belirmiş, egzantrik yönü ortaya çıkmıştı.
3***Edison'a Batchelor'dan Tesla ile ilgili gelen kısa ve öz tavsiye mektubu :
" İki müthiş adam tanıyorum ve sen bunlardan birisisin; diğeri de bu genç adam!"
Kitapta alıntılayacak, anlatacak daha çok fazla bölüm var ancak şimdilik benden bu kadar.
Anımal Farm - George Orwell
(Bütün kitaplar eşittir; bazıları öbürlerinden daha eşittir)
Bu kitap insana George Orwell'in adını bir kaç kez sesli söyletir. Adam 1984 ile vurmuş Hayvan Çiftliği ile öldürmüş (tersi de olabilir). Bakmayın siz Goodreads puanının düşük olduğuna.
Konusu :
Bir hayvan çiftliğinde geçmektedir ve baş rolde hayvanlar oynamaktadır. Hayvanlar ayaklanarak çiftliğin sahibi olan "insanları" çiftlikten uzaklaştırırlar. İnsana ait olan tüm davranışlar, giysiler, yatak bile onlar için kötüdür. Sadece kendileri için çalışacak, kimseye hesap vermeden özgür bir şekilde yaşayacaklardır. Ancak durum hiç de düşündükleri gibi olmaz. Çünkü;
"Bütün Hayvanlar Eşittir; Ama Bazıları Daha Eşittir"
Orwell'in bu kitapta Napoleon adını verdiği domuz Stalin'i açık seçik olmasa bile çağrıştırmıştır. Sunuş bölümünde kitabı dilimize çeviren Celal Üster'in anlatım tarzıyla Hayvan Çiftliği kitabında Orwell'in yaptığı küçük değişiklikten bahsetmek istiyorum.
"Paris'te bulunan Orwell, orada Josef Çapski adında bir Rus'la tanışır. Çapski, ülkesinde yaşadığı onca acıya ve sovyet yönetimine karşı olmasına rağmen Rusya'yı Alman boyunduruğundan Stalin'in kişiliğinin ve büyüklüğünün kurtardığını söyler. Çapski : 'Almanlar, Moskova'yı ele geçirmek üzereyken Stalin kentte kaldı. Moskova'yı onun gözü pekliği kurtardı.'
Hayvan Çiftliği'nde Stalin'i çağrıştıran Napoleon adlı domuzu yerden yere vuran Orwell, Çapski'nin açıklamalarını dinledikten sonra bir değişiklik yapmaya karar verir ve kısa bir süre önce kitabını teslim ettiği yayıncısını arar. Hayvanların Bay Jones'u devirerek devrim yaptıkları çiftlik, kitabın sekizinci bölümde insanların saldırısına uğramış, bu saldırı karşısında hayvanlar korkuya kapılmıştır.
"Güvercinler uçuştular, Napoleon da dahil bütün hayvanlar kendilerini karın üstü yere yatıp yüzlerini kapadılar..."
Orwell, Çapski'nin söyledikleri ışığında bu tümceyi şöyle değiştirdi.
"Güvercinler havaya uçuştular, Napoleon dışında bütün hayvanlar kendilerini karın üstü yere atıp yüzlerini kapattılar.."
Orwell bu "küçük" değişikliği bir mektubunda şöyle açıklayacaktır: "Böylelikle, Alman saldırısı sırasında Moskova'dan ayrılmayan Stalin'e haksızlık etmemiş oldum.."
Kitabın en acıklı bölümü sanırım Boxer'a olanlar.. Yine Celal Üstüner'in yorumuyla aktarmak istiyorum :
"Kendi yazgısını elinde tutamayan, kendini yönetenleri sorgulamayı aklından bile geçiremeyen araba beygiri Boxer, kendi kuvvetlerinden haberdar olmayan yavruların en çarpıcı örneğidir. 'Daha erken kalkacağım, daha çok çalışacağım. Napoleon her zaman haklıdır!' demekten asla vazgeçmez. Ama sonunda hastalanıp ıskartaya çıkarıldığında at kasabını boylamaktan kurtulamaz. Kendisini ölüme taşıyan arabanın içinde, kapıya attığı umarsız çifteler, tüm hayvanların yitip giden umutlarını da yankılandırır. Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da.."
Tanrıların Arabaları
Kitap insanların lisede okuduğu türden kabul. Ben kitabı okumaya yeni fırsat bulabildim. ( Fırsat bulmak ne demekse) Açıkçası bilim kurgu - evren- uzay manyağı biri olduğum için ilk sayfalarda biraz kapıldım. Abartmayayım ilk 10 sayfa. Artık çevirmenin saldırganlığı mı, yoksa yazarın gerçek üslubu mu bilemedim, çok içine çekip alamadı beni. Çok fazla bilgi var ve dikte eder gibi, kötü malı satmaya çalışan satıcının çok ve hızlı hızlı konuşması gibi ilerliyor kitap. Zaten daha sonra biraz araştırma yapınca yazar da biraz abarttığını(!) kabul etmiş. Kitaptan bir kaç yeri işaretledim ama henüz araştırmadım, ne yalan söylim arkeolojiye çok fazla ilgim yok. Kitap güzel neden güzel çünkü sizi araştırmaya itiyor. Ahtapotun kolları gibi, hafif ilginiz varsa bu tip konulara, araştırdıkça içine girer, ilerler, bilgi sahibi olursunuz. Ama ben belgelere, kişilere, araştırmalara çok inanan biri değilim. Şimdi Danikenn fantastik eser yazarımızın notlarından bir kaçına bakalım :
1 - Yazarın ana fikri şu: Bilimin uzaya açılmak için harcadığı enerjiyi, kaynakları dünyada bulunan eserler, keşfedilmemiş yerler, sırlar üzerine harcansın istiyor. Çünkü yazar geçmiş zamanda bizden daha üstün varlıkların dünyayı ziyaret ettiğini, bazı miraslar bıraktığını belgelerle açıklamaya çalışıyor. Kısaca kitap tamamen uzaylıların var olduğunu kanıtlamak yerine, onların zaten aramızda olduğuna, bizi ara ara ziyaret ettiğine, geçmiş zamanlarda ise daha aktif olarak dünyada çalışmalar yaptıklarını söylüyor. Tamamen deli saçması diyemem. Neden olmasın ?
2 - Yazar günümüze kadar bir çok kaynağın yok edildiğinden bahsediyor. Örneğin : Güney Amerika'da antik zamanlarda bulunduğu rivayet olunan ve bilgeliği anlatan bir kitap 63. İnka Kralı Pachacuti tarafından yok edilmiştir. İskenderiye kitaplığında büyük bilgin Ptolemaios'a ait ve insanlığın tüm geleneklerinin yazıldığı 500.000 cildin bir kısmı Romalılar tarafından kalanı ise yüzyıllar sonra Halife Ömer tarafından yok edilmiştir. Bunun gibi yok edilen bir çok kütüphaneden bahsediyor.
3 - Tevrat ile Gılgamış Destanı'nı birbirine çok benzetiyor.
4 - Gelecek kuşaklara zaman kapsülleri içinde aydınlatıcı bilgi sunma düşüncesi Westinghouse Electric firmasında çalışan bir grup mühendis tarafından ortaya atılmıştı. Anahtar kitaptaki şifreleri bulan ise John Harrington'du. Bu adamlar deli mi, hayalperest mi?
5 - Danikenn dünyanın bir kaç kez felaketle sona erip tekrar baştan başladığına inanıyor.
6 - Kitabın 100 ve 101. sayfası arkadaşımın bir postunu hatırlattı bana :
"Fizikçi ve gök bilimci Robert C.W. Ettinger, 1965 yılında yayınladığı Ölümsüzlük Umudu adlı eserinde insan bedenindeki hücrelerin tıbbi ve biyolojik olarak bir kaç milyar kere yavaşlatılabileceği, bir çeşit donma yönteminden bahsediyor. Dünyadaki büyük tıp merkezlerinde gerektiğinde kullanılmak üzere çıkarılmak için insan kemiklerinin dondurularak saklandığı kemik bankaları bulunuyor. Ayrıca dünyanın pek çok yerinde taze kan -196C 'de muhafaza edilebiliyor. "
Danikenn burada Firavun'un mumyalama işlemlerini, sonradan dirilişe inanmasını vs vs sorguluyor. Bunu onlara uzaylıların tüyo verdiğinden bahsediyor. Tamam burası gerçekten saçma olmuş. İnsanların dondurulması ve yıllar sonra tekrar diriltilmesi üzerine arkadaşın şu postunu buraya bırakıyorum :
Not : Kitabın 65.sayfasında adam kurgu yazdığını itiraf etmiş zaten :
"Elbette bu varsayımımızda pek çok boşluk var. Kanıtlarımız eksik olsa da gelecekte bu boşlukların bazılarının dolacağına inanıyorum. Bu kitap bazı kurgulardan oluşan varsayımları anlatıyor ve varsayımlar doğru çıkacak diye bir kural yok."
Dağılın Şimdi.
Akıl Oyunları
Her ne kadar görsel olarak bir film karesi kullanmış olsam da filme hiç değinmeyi düşünmüyorum çünkü unuttum :) Evet, detayları unuttum. Sadece kitabı elimde gören bir kaç arkadaşın yorumunu aktarayım:
-"Kitabı çok güzel ama filmini hiç beğenmedim, alakası yok."
Zaten kitabından daha iyi perdeye aktarılmış kaç eser vardır ki ?
Gölge Oyunu
Burada çok tatlı bir durum var. Yazarlar toplanıp Bradbury anısına kendileri için büyük anlam taşıyan kısa hikayelerini(ki bu hikayelerin nasıl oluştuğuna dair de anlatımları var) bir ciltte toplamışlar. Kitabı sipariş ederken açıkçası bundan haberim yoktu. Sonra biraz araştırınca anladım işin aslını ve cahilliğimden utandım. Fahrenheit 451'i duyuyordum, bilim kurgu listelerinde sürekli karşılaşıyordum aslında. Yazarın her hangi bir kitabını okumadan, adama hayranları tarafından ithaf edilmiş kitabı okudum, bu da garip oldu cidden. Ray Bradbury'nin ölmeden önce kitabın giriş sayfası için yazdığı yazı ise ağlatacak cinsten. Şöyle başlar o yazı :
"Sanırım sizleri neden aile toplantısına çağırdığımı merak ediyorsunuz. İzin verin açıklayayım.."
Kitabın sonunda kitaba katkıda bulunan yazarlardan "yeterli derecede" bahsetmiş . Burda "yeterli" den kastım şu ki: Hemen google'a yazarın adını yazıp eserlerine bakma ihtiyacı hissediyorsunuz. Zaten bir Neil Gaiman ve Harlan Ellison falan var ki daha ne olsun. Ben postu yazarken kendimi durduramayarak bu yazarlar hakkında kısa kısa bilgi vermek istiyorum(zaman buldukça - ama en iyisi siz beni beklemeyin ve kitabı alıp okumadan önce direk yazarları araştırın):
Kitabı okuyanlar beğendikleri, etkilendikleri hikayeden bahsetmiş bende öyle yapayım. Çünkü çok özetlenecek bir tarafı yok zaten. Ben aslında kısa hikayelerden çok etkilenen biri değilim. Hikayenin sinir bozucu olması gerekli ya da beyni alışılmadık bir duruma sokmalı. Bu hikayelerin arasında var bir iki tane sinir bozucu ve güzel olan.
Franz Kafka - Dava
Kafka'nın Metamorphosis kitabından sonra ne yazık ki hiç bir kitabı için çok süslü cümleler kuramıyorum. Hoş, o kitap hakkında tek kelime bile edememiştim.
Kitabın konusundan bahsedelim :
Josef K. karakterimiz kahvaltısını beklerken odasına tanımadığı birisi girer ve kahramanımıza tutuklu olduğunu söyler. Suçunun ne olduğunu öğrenmek istese de gelen adamlar kendilerinin bunu söyleme yetkisine sahip olmadığını söyler. Kapının dışında bekleyen adamların kendisinin iş arkadaşı olduğunu ve bankaya kadar eşlik edeceklerini öğrenir. Josef K. tutukludur ancak normal hayatına devam edebilecektir.
Kitap boyunca Josef K.'nın suçunu öğrenme çabası, mahkemeyi araması, avukat tutma girişimini, suçsuz olduğunu ispatlamaya çalışmasını okuruz. Ancak sanki uzun süreli bir şaka gibi ve herkes sözleşmiş gibi her yol bilinmezliğe, basitleştirilmiş iş tanımına çıkmaktadır. Açıkçası kitabı okurken ilerleyen sayfalarda Josef'in işlemiş olduğu ama farketmediği bir suç ortaya çıkacak diye bekledim. Yani ben bir suçun varlığına inandım. Kitap bitince içine düştüğüm ruh halini hayal edebiliyorsunuzdur sanırım. Kitapta beni etkileyen hikayeyi paylaşayım :
1 - Rahibin Josef'i Hukuk Sistemi konusunda yanıldığını kanıtlamak adına anlattığı hikaye
"Yasa Kapısı" :
(Bu hikayeyi okurken aklınızda kaç değişik düşünce patlaması yaşarsınız bilmiyorum ama açıkçası ben kendimi bu tip yasa, hukuk, devlet geçen olayların göbeğinde bulmak istemiyorum, düşünmek bile artık vücuduma ve aklıma zarar, bunu biliyorum. Sonuçta Türkiye'de yaşıyoruz, ülkeyi geçtim dünyada yaşıyoruz.)
Hikaye :
"Yasa önünde nöbet tutan bir bekçi vardır. Taşralı bir adam bir gün ona gelip yasaya girme izni ister. Ancak bekçi o anda ona izin veremeyeceğini söyler. Adam düşünür ve daha sonra girip giremeyeceğini sorar. "Belki" der bekçi, "ama şimdi olmaz". Taşralı kapıdan içeri bakmaya çalışır ve bekçi güler : 'Madem ki girmeyi bu kadar çok istiyorsun hadi beni geç de gir bakalım. Ama bil ki ben güçlüyüm ve diğer kapılarda benden çok daha güçlüleri var.' Taşralı adam bu kadar zorluk çıkacağını tahmin edememiştir. Yasaların her zaman herkese açık olduğunu düşünmüştür. Ancak amacından vazgeçmemiştir ve bekçi onu içeri alana kadar kapıda beklemeye karar verir. Adam yıllarca bekler. Adam artık ölüme yaklaşmıştır ve son kez bekçiye bir soru sorar : 'Herkes yasayı öğrenmek istediği halde nasıl oluyor da uzun süredir benden başka hiç kimse içeri girmek istemedi?' Bekçi, adamın hayata veda etmek üzere olduğunu görür ve artık adam duymakta zorlandığı için kulağına eğilerek bağırmak zorunda kalır : 'Bu kapıdan girme hakkı yalnız sana tanınmıştı. Bu giriş sırf senin için yapılmıştı. Ben artık gidiyorum, kapıyı da kapatıyorum.'
Hikaye Sonunda Josef K. ile Rahip arasında geçen konuşmadan iki cümle :
"Demek bekçi adamı kandırmış." dedi Josef hemen.
"Yargılamak için acele etme." dedi rahip. "Yabancıların fikirlerini düşünmeden benimseme."
Bu hikayenin devamındaki rahip ile Josef K.'nın konuşması gerçekten enfes. Tüm konuşmayı, fikir çatışmasını benimseyebilmek için kitabı okumalısınız. İşin sonunda bekçinin kandırılmış olmasına ihtimal verebiliyor musunuz?
Kitabın sonunda Josef K.'ya ne olduğunu söylemek istemiyorum. Spoiler alarm vermeye gerek kalmasın. Benden bu kadar. Aslında neler neler konuşulur bu kitap üzerine, böyle public bir ortamda değil tabi ki, belki bir gün bir yerde karşılaşır, eleştiririz kitabı sizinle..
Ağzınızda bir silah varken ve silahın namlusu dişleriniz arasındayken ancak sesli harflerle konuşabilirsiniz.
2- Hayatta elde edebileceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.
3 - Dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Dövüş kulübünün ikinci kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Dövüş kulübünün üçüncü kuralı; birisi dur derse ya da hareketsiz kalırsa, o kişi numara bile yapıyor olsa dövüş bitmiştir.
Her dövüşte sadece iki kişi çarpışır. Aynı anda birden fazla dövüş olmaz. Dövüşten önce gömlekler ve pabuçlar çıkarılır.
Dövüş kulübünde geçen bir geceden sonra gerçek dünyadaki her şeyin ses ayarı kısılmış gibi olur. Hiçbir şey sizi kızdıramaz.
4 - Bazen bir şey yapar belanızı bulursunuz, bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur.
5 - Babam hep derdi ki; "Seks sıkıcı olmaya başlamadan evlen, yoksa hiç evlenemezsin." Annemse şöyle derdi: "Asla naylon fermuarlı bir şey satın alma."
Benim annemle babam bir yastığın üstüne işlemek isteyeceğiniz bir şey söylememiştir hiç.
6 - Daha dibe vurmadan çözülürsen asla sonuna kadar götüremezsin.
7 - Şuanda durduğun yerden dibe vurmanın nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemezsin.
8 - Markette yüzde yüz geri dönüştürülmüş tuvalet kağıdı satıyorlar. Dünyanın en korkunç işi tuvalet kağıdını geri dönüştürmek olsa gerek.
9 - Tıbbi atık alanı.. İnsana dibe vurmayı çağrıştırıyor.
10 - Bir insanı yıldırım çarptığında kafası tüten bir beysbol topuna döner ve fermuarı kendi kendine lehimlenir.
11 - Şuanda Marilyn Monroe sağ olsaydı sence ne yapıyor olurdu?
- Tabutunun kapağını tırmalıyor olurdu.
12 - Bilmeniz gereken şu ki; Marla hala hayatta. Marla'nın hayat felsefesi bana söylediğine göre ölmeye her an hazır oluşu. Marla'nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.
13 - Marla'nın kalbi benim suratıma benziyordu. Dünyanın pislikleri, süprüntüleri. Kimsenin geri dönüştürme zahmetine katlanmayacağı kullanılmış kıç bezleri.
14 - Yirmi dört yaşındayken ne kadar hızlı düşebileceğin konusunda hiçbir fikrin yoktur ama ben hızlı öğreniyordum.
15- Tyler'ın hep söylediği gibi hissediyordum kendimi; tarihin süprüntü ve kölelerinden biri olarak. Hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım bütün güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum. Amazon yağmur ormanlarını yakmak istiyordum. Uzaya klorofluorokarbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum. Dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. Yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek asla göremeyeceğim Fransız kumsallarını kirletmek istiyordum.
16 - O çocuğu yumruklarken aslında yapmak istediğim sikişmeyerek türünü tükenmeye mahkum eden her pandanın ve pes edip kendini karaya atan her balinanın her yunusun alnının ortasına bir kurşun sıkmaktı.
Kitabın konusundan bahsedelim :
Josef K. karakterimiz kahvaltısını beklerken odasına tanımadığı birisi girer ve kahramanımıza tutuklu olduğunu söyler. Suçunun ne olduğunu öğrenmek istese de gelen adamlar kendilerinin bunu söyleme yetkisine sahip olmadığını söyler. Kapının dışında bekleyen adamların kendisinin iş arkadaşı olduğunu ve bankaya kadar eşlik edeceklerini öğrenir. Josef K. tutukludur ancak normal hayatına devam edebilecektir.
Kitap boyunca Josef K.'nın suçunu öğrenme çabası, mahkemeyi araması, avukat tutma girişimini, suçsuz olduğunu ispatlamaya çalışmasını okuruz. Ancak sanki uzun süreli bir şaka gibi ve herkes sözleşmiş gibi her yol bilinmezliğe, basitleştirilmiş iş tanımına çıkmaktadır. Açıkçası kitabı okurken ilerleyen sayfalarda Josef'in işlemiş olduğu ama farketmediği bir suç ortaya çıkacak diye bekledim. Yani ben bir suçun varlığına inandım. Kitap bitince içine düştüğüm ruh halini hayal edebiliyorsunuzdur sanırım. Kitapta beni etkileyen hikayeyi paylaşayım :
1 - Rahibin Josef'i Hukuk Sistemi konusunda yanıldığını kanıtlamak adına anlattığı hikaye
"Yasa Kapısı" :
(Bu hikayeyi okurken aklınızda kaç değişik düşünce patlaması yaşarsınız bilmiyorum ama açıkçası ben kendimi bu tip yasa, hukuk, devlet geçen olayların göbeğinde bulmak istemiyorum, düşünmek bile artık vücuduma ve aklıma zarar, bunu biliyorum. Sonuçta Türkiye'de yaşıyoruz, ülkeyi geçtim dünyada yaşıyoruz.)
Hikaye :
"Yasa önünde nöbet tutan bir bekçi vardır. Taşralı bir adam bir gün ona gelip yasaya girme izni ister. Ancak bekçi o anda ona izin veremeyeceğini söyler. Adam düşünür ve daha sonra girip giremeyeceğini sorar. "Belki" der bekçi, "ama şimdi olmaz". Taşralı kapıdan içeri bakmaya çalışır ve bekçi güler : 'Madem ki girmeyi bu kadar çok istiyorsun hadi beni geç de gir bakalım. Ama bil ki ben güçlüyüm ve diğer kapılarda benden çok daha güçlüleri var.' Taşralı adam bu kadar zorluk çıkacağını tahmin edememiştir. Yasaların her zaman herkese açık olduğunu düşünmüştür. Ancak amacından vazgeçmemiştir ve bekçi onu içeri alana kadar kapıda beklemeye karar verir. Adam yıllarca bekler. Adam artık ölüme yaklaşmıştır ve son kez bekçiye bir soru sorar : 'Herkes yasayı öğrenmek istediği halde nasıl oluyor da uzun süredir benden başka hiç kimse içeri girmek istemedi?' Bekçi, adamın hayata veda etmek üzere olduğunu görür ve artık adam duymakta zorlandığı için kulağına eğilerek bağırmak zorunda kalır : 'Bu kapıdan girme hakkı yalnız sana tanınmıştı. Bu giriş sırf senin için yapılmıştı. Ben artık gidiyorum, kapıyı da kapatıyorum.'
Hikaye Sonunda Josef K. ile Rahip arasında geçen konuşmadan iki cümle :
"Demek bekçi adamı kandırmış." dedi Josef hemen.
"Yargılamak için acele etme." dedi rahip. "Yabancıların fikirlerini düşünmeden benimseme."
Bu hikayenin devamındaki rahip ile Josef K.'nın konuşması gerçekten enfes. Tüm konuşmayı, fikir çatışmasını benimseyebilmek için kitabı okumalısınız. İşin sonunda bekçinin kandırılmış olmasına ihtimal verebiliyor musunuz?
Kitabın sonunda Josef K.'ya ne olduğunu söylemek istemiyorum. Spoiler alarm vermeye gerek kalmasın. Benden bu kadar. Aslında neler neler konuşulur bu kitap üzerine, böyle public bir ortamda değil tabi ki, belki bir gün bir yerde karşılaşır, eleştiririz kitabı sizinle..
Franz Kafka - Metamorphosis
Bu kitap ile ilgili herhangi bir yorumda bulunmayı, yorumda bulunulan ortamda olmayı, düşünmeyi bile reddediyorum. Tüm içtenliğimle söylüyorum ki bu kitap beni mezara diri diri sokar. Bazı şeyler çözümsüz kalmalı, konuşulmamalı, öylece durmalı ve unutulmalı..
Fight Club - Chuck Palahniukan
Kovulmak; herhangi birimizin başına gelebilecek en güzel şey olurdu. Böylece havanda su dövmekten kurtulur ve hayatlarımızla bir şey yapardık.
Geçen gün bir arkadaşla telefonda konuşurken ona laf arasında 'Fight Club okuyorum' demiştim. Arkadaşımın tepkisi 'Aa, onun kitabı da mı var?' olmuştu. Bir çoğumuz Edward Norton'a bayıla bayıla izlemiş olduğumuz filmden tanıyoruz bu eseri. Filmde artık nasıl bir isyan moduna girdiyseniz kitap bu duygunuzu dörde katlayabilir. Yeraltı edebiyatının asi, isyankar, hayalperest dünyasında bu eser inci tanesidir bana göre.
Konusu :
Uykusuzluk problemi çeken karakterimizin topluma sürekli bir şeyler dayatan kapitalist topluma olan öfkesi ve ağzı bozuk isyanı. Alter egosunun etkisinde kalarak kendisine Tyler Durden adında zincirlerini kırmasını sağlayacak olan bir arkadaş yaratır.
Kitaptan altını çizdiklerim :
1 - İnsan sevdiklerini öldürür diye bir söz vardır ya; aslında bakın insanı öldüren de hep sevdiğidir.Ağzınızda bir silah varken ve silahın namlusu dişleriniz arasındayken ancak sesli harflerle konuşabilirsiniz.
2- Hayatta elde edebileceğiniz her şeyin sonunda çöpe gideceğini anladığınız zaman ağlamak çok kolaydır.
3 - Dövüş kulübünün ilk kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Dövüş kulübünün ikinci kuralı dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır.
Dövüş kulübünün üçüncü kuralı; birisi dur derse ya da hareketsiz kalırsa, o kişi numara bile yapıyor olsa dövüş bitmiştir.
Her dövüşte sadece iki kişi çarpışır. Aynı anda birden fazla dövüş olmaz. Dövüşten önce gömlekler ve pabuçlar çıkarılır.
Dövüş kulübünde geçen bir geceden sonra gerçek dünyadaki her şeyin ses ayarı kısılmış gibi olur. Hiçbir şey sizi kızdıramaz.
4 - Bazen bir şey yapar belanızı bulursunuz, bazen de yapmadığınız şeyler size belanızı buldurur.
5 - Babam hep derdi ki; "Seks sıkıcı olmaya başlamadan evlen, yoksa hiç evlenemezsin." Annemse şöyle derdi: "Asla naylon fermuarlı bir şey satın alma."
Benim annemle babam bir yastığın üstüne işlemek isteyeceğiniz bir şey söylememiştir hiç.
6 - Daha dibe vurmadan çözülürsen asla sonuna kadar götüremezsin.
7 - Şuanda durduğun yerden dibe vurmanın nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemezsin.
8 - Markette yüzde yüz geri dönüştürülmüş tuvalet kağıdı satıyorlar. Dünyanın en korkunç işi tuvalet kağıdını geri dönüştürmek olsa gerek.
9 - Tıbbi atık alanı.. İnsana dibe vurmayı çağrıştırıyor.
10 - Bir insanı yıldırım çarptığında kafası tüten bir beysbol topuna döner ve fermuarı kendi kendine lehimlenir.
11 - Şuanda Marilyn Monroe sağ olsaydı sence ne yapıyor olurdu?
- Tabutunun kapağını tırmalıyor olurdu.
12 - Bilmeniz gereken şu ki; Marla hala hayatta. Marla'nın hayat felsefesi bana söylediğine göre ölmeye her an hazır oluşu. Marla'nın hayatındaki trajedi ise ölmüyor oluşu.
13 - Marla'nın kalbi benim suratıma benziyordu. Dünyanın pislikleri, süprüntüleri. Kimsenin geri dönüştürme zahmetine katlanmayacağı kullanılmış kıç bezleri.
14 - Yirmi dört yaşındayken ne kadar hızlı düşebileceğin konusunda hiçbir fikrin yoktur ama ben hızlı öğreniyordum.
15- Tyler'ın hep söylediği gibi hissediyordum kendimi; tarihin süprüntü ve kölelerinden biri olarak. Hayatta hiçbir zaman sahip olamayacağım bütün güzellikleri yıkıp yok etmek istiyordum. Amazon yağmur ormanlarını yakmak istiyordum. Uzaya klorofluorokarbon gazları pompalayıp ozon tabakasında koca koca delikler açmak istiyordum. Dev tankerlerin boşaltma vanalarını açmak açık denizlerdeki petrol kuyularının kapaklarını kaldırmak istiyordum. Yemeye paramın yetmediği bütün balıkları öldürmek asla göremeyeceğim Fransız kumsallarını kirletmek istiyordum.
16 - O çocuğu yumruklarken aslında yapmak istediğim sikişmeyerek türünü tükenmeye mahkum eden her pandanın ve pes edip kendini karaya atan her balinanın her yunusun alnının ortasına bir kurşun sıkmaktı.
0 yorum:
Yorum Gönder