
SAVAŞ BARIŞTIR,
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR,
CAHİLLİK GÜÇTÜR..
Kitabı yorumlamaya girişmeden önce diğer 98385358358 kişi gibi "Cesur Yeni Dünya" kitabıyla bir kıyaslama yapacağım tabi. Cesur Yeni Dünya kitabını distopya örneği olarak gösterenler o zaman George Orwel'in 1984'ü için başka bir tür bulmalısınız. Çünkü Cesur Yeni Dünya distopya ise 1984 cehennem olmalıdır. Aldous Huxley'in Londra'sı benim düşlediğim hayattır yani ütopyadır ve 1984 bana göre distopyanın kelime karşılığıdır.
İşin ilginç yanı bir kitabı okurken kitabı yaşamakta zorluk çekerim çoğu zaman. Kitaptaki karakterle empati kuramam, hissedemem. Ama 1984'ü okurken içimi acayip bir karamsarlık, yok oluş, intihar düşüncesi kapladı. Kitabın hangi sahnesi daha kötü, iç karartıcıydı ona bile cevap veremicem çünkü bana göre baştan sona diplik bir eser ama müthiş bir anlatım.
Konudan bahsedelim : Baş karakterimizin adı Winston Smith.
İnsanların nefes aldığı hemen hemen her yerde kameralardan izlendiği, düşüncenin suç olduğu, bütün duvarlarda "Big Brother is Watching You" yazılı posterlerin asılı olduğu , YeniSöylem denen bir dilin kullanılmak zorunda olduğu, gazetelerin, kitapların tamamının toplatılıp doğrular yerine sistemin çıkarlarına göre yazıldığı bir devirden bahsediyoruz. Sex yok, yakınlaşmak yok, doğrular yok, geçmiş yalan, yanlış vs vs.. Ne oldu şimdi Aldous Huxley'in Dünya Devleti gözünüze daha hoş göründü değil mi?
Düşünce polisinin kime, ne zaman ve hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordur. Herkesi her an izliyor da olabilirler. Ama insanlara istenildikleri zaman bağlanabildikleri açık. Çıkardığınız her sesin duyulduğunu, karanlıkta olmadığınız sürece her hareketinizin gözetlendiğini varsayarak yaşamak zorundaydınız.
Winston Smith parti için önemli bir görevi yürütmektedir. Sisteme ters gelen herhangi bir belgeyi "bellek boşlukları"na bırakarak yok olmasını sağlamaktadır. Ancak ilk suçunu sistemin insanları kandırmasının doğru olmadığını, geçmişin tamamen yalan olduğunu düşünerek işler. Üstelik günlüğüne de bu düşüncelerini yazar ve düşünce suçu işlemiş olur.
Partinin insanlara dayattığı düşünce : Devrimden önce hayatın çok kötü olduğu ve şuanda bu sistem sayesinde çok rahat yaşıyor oldukları ve hiç bir şekilde partinin sözünden çıkmamaları gerektiği. Ancak Winston bundan hep şüphe duymuştu ve devrimden öncesini öğrenmek istemişti.
" Sıradan insanların artık devrimden önceki dönemden daha iyi durumda oldukları doğru olabilirdi. Doğru olmadığının biricik kanıtı yüreğinizden yükselen o sessiz protesto, içinde yaşadığınız koşulların dayanılmaz olduğunu duyumsatan, eskiden böyle değildi herhalde diye düşündüren o sezgiydi. "
Okurken değiştirmeden sağa sola not aldıklarım :
* Bellek Deliği : Winston'un Gerçek Bakanlığı'ndaki küçük odasında bulunan basınçlı boruların birinden eski gazetelerin düzeltilmesi gereken sayıları, diğerinden de yazılı mesajlar gelir. Mesajlarda nelerin nasıl düzeltileceği yazılıdır. Örneğin, Times gazetesinin belirli bir sayısında gerekli görülen tüm düzeltmeler bir araya getirilir getirilmez o sayı yeniden basılır, asıl sayı yok edilir ve arşivde asıl sayının yerini düzeltilmiş sayı alır. Üstelik bu değiştirme işlemi yalnızca gazeteler için değil, kitaplar, süreli yayınlar, broşürler, posterler, filmler, ses bantları, karikatürler, fotoğraflar, siyasal ya da ideolojik bakımdan önem taşıyan her türlü basılı materyal için geçerlidir. Geçmiş dakikası dakikasına güncellenir. Böylece Parti'nin tüm öngörülerinin ne kadar doğru olduğu kanıtlanmış olur.
* Aykırı Düşünce Buharlaşır : Kuşkusuz bir de "düşüncesuçu" vardı. Sözgelimi günce tutmak bile tehlikeli bir suçtur. Düşünce polisi sürekli ensenizdedir. Tutuklamalar her zaman gece yapılır. Ansızın irkilerek uyanırsınız, hoyrat bir el omzunuzu sarsar, gözlerinize ışıklar tutulur, yatağınızı acımasız yüzler çevreler. Çoğu zaman ne yargılama olur ne de bir tutuklama raporu tutulur. Ortadan kayboluverirsiniz. Adınız kayıtlardan silinir, yaptığınız her şeyin kaydı yok edilir, bir zamanlar var olduğunuz bile yadsınır, sonra da tümden unutulur. Kökünüz kazınır, külünüz havaya savrulur, onların deyişiyle "buharlaşırsınız.."
* Egemen Öğretiye Yeni Söylem : Okyanusya'da, düşünmek bile suçtur ama "düşünce suçu" işlemeye bile olanak bırakmayacak bir yöntem daha vardır. Okyanusya'nın resmi dili olan Yenisöylem, yönetimin ideolojik gereksinimlerini karşılamak amacıyla oluşturulmuştur. Yenisöylem'in amacı yalnızca egemen ideolojisi İngsos'un sadık izleyicilerinin dünya görüşü ve düşünsel alışkanlıklarına uygun düşecek bir anlatım ortamı sağlamak değil, aynı zamanda bütün öteki düşünce biçimlerini olanaksız kılmaktır. İnsanlar sözcüklerle düşündüklerine göre Yenisöylem tümden benimsendiği ve Eskisöylem tümden unutulduğunda her türlü "sapkın düşünce" olanaksız kılınmış olacaktır. Örnek vermek gerekirse : "Özgür" sözcüğü Yenisöylem'den çıkarılmış değildir ama yalnızca "Sokağa çıkmakta özgürsün" ya da "Ormanda özgürce gezebilirsin" gibi deyişlerde kullanılabilmektedir. Eskiden olduğu gibi "siyasal özgürlük" ya da "düşünsel özgürlük" anlamında kullanılamamaktadır çünkü siyasal ve düşünsel özgürlükler artık birer kavram olarak bile kayıplara karışmıştır.
* Erotizm Tehlikesi : Okyanusya'da insanlara getirilen en ağır baskılardan biri cinsellik alanındadır. Parti'nin amacı yalnızca kadınlarla erkekler arasında sonradan denetleyemeyeceği bağlılıkların oluşmasını engellemek değildir. Asıl amaç, sevişmekten zevk almayı tümden yok etmektir. Erotizm "düşman" olarak görülür. Parti üyeleri arasındaki evliliklerin bir kurul tarafından onaylanması gerekir. Gerçi bu kural hiçbir zaman açıkça dile getirilemez ama birbirlerini fiziksel olarak çekici buldukları izlenimi uyandıran çiftlerin evlenmesine de izin verilmez. Evliliğin kabul gören tek bir amacı vardır o da Parti'ye hizmet edecek çocuklar dünyaya getirmektir. O yüzden cinsel ilişkiye "lavman yapmaktan farksız, hiç de iç açıcı olmayan sıradan bir işlem" olarak bakılır.
* Nefret Dakikaları : Çok geçmeden odanın bitimindeki büyük tele ekrandan insanın içini kıyan, ürkünç bir cazırtı yükseldi, sanki yağı tükenmiş korkunç bir aygıt çalıştırılıyordu. İnsanın tüylerini diken diken eden bir gürültüydü bu. Nefret başlamıştı.
Her zaman olduğu gibi ekranda halk düşmanı Emanuel Goldstein'ın yüzü belirivermişti. Goldstein bir dönek ve sapkındı. Çok eskiden partinin önde gelenlerinden biri dahası Büyük Birader'le neredeyse aynı aşamada olmasına karşın sonradan karşı devrimci etkinliklere karışmış, idam cezasına çarptırılmış ancak kaçmıştır.
*Düşüncesuçu, ölümü gerektirmez: Düşünce suçunun KENDİSİ ölümdür.
* 1984 yılında Okyanusya Avrasya'yla savaşmaktaydı ve Doğuasya'yla bağlaşma içindeydi. Bu üç devletin daha önceleri farklı bir saflaşma içinde oldukları ne resmi ağızlarca ne de birileri tarafından doğrulanmıştı. Aslına bakılırsa Winston'un çok iyi bildiği gibi Okyanusya daha dört yıl önce Doğuasya'ya savaş açıp Avrasya'yla bağlaşmaya gimişti. Belleği yeterince denetim altında olmadığı için Winston'un aklında tutabildiği bir bilgiydi.
* Parti geçmişe el koyabiliyor ve şu ya da bu olayın hiçbir zaman olmadığını söyleyebiliyorsa bu hiç kuşkusuz işkenceden de, ölümden de beter bir şeydi.
* Parti sloganı : "Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.
* Her şey bilmece gibiydi. Bazen bir yalanı saptamak mümkün olabiliyordu. Örneğin Parti'nin tarih kitaplarında ileri sürüldüğü gibi uçakları partinin icat ettiği doğru değildi. Winston daha küçük bir çocukken bile uçakların var olduğunu anımsıyordu. Ama hiçbir şeyi kanıtlamak mümkün değildi. Ortada hiçbir kanıt yoktu. Tarihsel bir olayın çarpıtıldığının şaşmaz belgeli kanıtını hayatı boyunca yalnızca bir kez ele geçirmişti. Ama o zaman da..
* Bir umut varsa proleterlerde diye yazdı Winston. bir umut varsa proleterlerde olmalıydı. Çünkü partiyi yok edecek güç ancak Okyanusya nüfusunun %85'ini oluşturan bu hor görülmüş kitlelerde harekete geçirilebilirdi. Bir bakış, sesteki bir titreşim, fısıldanan bir sözcük bile isyan anlamına geliyordu. Oysa proleterler, kendi güçlerinin bilincine bir varabilseler belki gizli etkinlikler bile yürütmeye gerek kalmayacaktı. Yalnızca ayağa kalkıp sırtına konan sinekleri savuşturan bir at gibi silkinmeleri yetecekti.
* Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemeyecekler.
*NASIL'ını anlıyorum; NEDEN'inini anlayamıyorum.
*Daha önce de bir çok kez yoksa ben deli miyim, sorusu geçti aklından. Belki de deli dedikleri tek kişilik bir azınlıktı. Bir zamanlar dünyanın güneşin çevresinde döndüğüne inanmak nasıl delilik belirtisi ise şimdi de geçmişin değiştirilemeyeceğine inanmak delilik belirtisi olarak kabul ediliyordu. Bu inancı bir tek kendisi taşıyor olabilirdi ve eğer öyleyse o zaman delinin tekiydi. Ama deliliği pek dert etmiyordu, onu asıl ürküten yanılıyor olabileceğiydi.
*Özgürlük , iki kere iki dört eder diyebilmektir. Buna izin verilirse, arkası gelir. (Bence bu cümle çok pis tartışılır)
* Seviştiğin zaman içindeki enerjiyi boşaltırsın, sonra da kendini mutlu hisseder ve hiçbir şeyi iplemezsin. Ama senin bu halin onların hiç hoşuna gitmez. Her zaman enerji yüklü olmanı isterler. Bütün o yürüyüşler, bağrını yırtarcasına bağrış çağrışla bayrak sallamalar, ekşiyip bozulmuş cinsellikten başka bir şey değildir. Gönlün ferah, keyfin yerindeyse, Büyük Birader'miş, Üç Yıllık Plan'mış, İki Dakika Nefret'miş, bütün o iğrençlikler neden kendinden geçirsin ki seni?
0 yorum:
Yorum Gönder